Recent Posts

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Kitap Gurmeleri ile Blog Tur 15 || Lauren Blakely-Gecenin Sonu | Yorum


Merhabalar :) Yine Kitap Gurmeleri Blog Turları'nın konuk yorumcusu olarak karşınızdayım :) Bu seferki tur kitabımız Agapi Yayınları'ndan "Gecenin Sonu". Kapağını gördüyseniz ki mutlaka görmüşsünüzdür kitabımız erotik bir kitap. Yazarımız Lauren Blakely New York Times ve USA Today'in en çok okunan yazarlarından olduğu için büyük bir beklentiyle başladım kitaba.

Kitabımızın kahramanları Julia Bell ve Clay Nicholas. Julia ortağı olduğu barda barmen olarak çalışan çekici ve güzel bir kız. Barmen olmanın getirilerinden biri olan yılışık erkeklerden bıkmış usanmış ve kendi ayakları üzerinde durabilen, zeki, yakışıklı bir adamın (evet evet Clay'den bahsediyor :) ) hayatına girmesinin hayalini kurmakta olan ve eski erkek arkadaşının başına açtığı belalarla uğraşmak zorunda kalan karanlık sırlara sahip bir kadın. Clay Nichols ise tahmin edebileceğiniz gibi feci derecede yakışıklı, seksi ve eski kız arkadaşı tarafından kalbi kırılmış bir avukat. Kahramanımızın hayalini kurduğu ise yatakta acı çekmeyi ve çektirmeyi seven ateşli bir kadın (eh bu da Julia oluyor :) ). Gelelim karakterlerimizin tanışma hikayesine. Clay, Julia'nın kız kardeşinin müstakbel görümcesinin oynadığı tiyatro oyununun yönetmeni olan Davis Milo'nun arkadaşı. Ah evet biraz karışık :) Julia'nın kızkardeşi McKenna çöpçatanlık işine soyunup Clay'i, Julia'nın çalıştığı bara gitmeye ikna ediyor. Ve çiftimiz birbirlerini gördükleri an o
elektrik oluşuyor aralarında.

Julia kendini, ağzı iyi laf yapan bir erkekle - tam da istediği gibi- fazlasıyla keyifli bir sohbetin içinde buluyor.

"Eğer o bir içkiyse hayır teşekkürler, ben almayayım. Ama eğer 'Mor Kar Küresi' edepsiz bir şeyler için kullanılan gizli bir sözcükse, o zaman hayır demem."

Bu keyifli sohbetin sonunda ikisinin de istediği bağlılık olmadan geçirilecek tek bir gece ve bu gecenin sonunda istediklerini elde ediyorlar. Aslında çiftimiz tam da birbirleri için yaratılmış. Şöyle ki, Clay yanına kelepçe almadığına pişman olurken kendini Julia'nın kelepçeleri tarafından bağlanmış olarak buluyor. Sanırım ne demek istediğimi anladınız :)

Tutku dolu geçen bir gecenin sabahı Clay, Julia ile daha fazla vakit geçirebilmek için uçuşunu erteliyor ve yatak dışında da birbirleriyle olmaktan keyif aldıklarını farkediyorlar. Tabi her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu yaşananlara veda etmenin de vakti gelmişti. 

"Julia, inanılmaz güzel vakit geçirdim seninle. Kıyının iki ayrı ucunda yaşıyor olduğumuzdan bu kulağa delice gelecek biliyorum, ama seni tekrar görmek istiyorum. Seni arayacağım."

Clay daha fazla dayanamayıp Julia'yı arıyor ve onu üç günlüğüne New York'a davet
ediyor. Aslında Clay bu üç günü Julia ile aralarında olan şeyin sadece fiziksel çekimden ibaret olup olmadığını anlamak için istiyor. Julia ise bu ziyareti oldukça hafife alıyordu.

"Bu bir bağlılık ya da ilişki değildi. Julia o üç günde Clay'e aşık olacak değildi ya?"

Büyük lokma ye büyük söz söyleme demişler :) Julia, Clay'i daha havaalanında gördüğü an bir şeylerin değişeceğini hissediyor. Kelebekler çoktan devreye giriyor
:)

Tam havaalanında buluştukları anın devamını okuyacağız derken hop iki üç gün öncesine gidip Clay'in Julia'ya telefon etmesinden önce olanları okumaya başlıyoruz. Keşke bölümün başında bu belirtilseydi, bir an afalladım çünkü. (neyse ki bu durumla kitap boyunca sadece bir kez karşılaşıyoruz)

Kitapta sevdiğim olay bu sefer erkeğin değil de kadının sırları olması. Clay'in eski kız arkadaşı
Sabrina yüzünden sırlardan nefret ettiğini okuyoruz ve bu yüzden Julia hiç beklenmedik bir tepkiyle karşılaşınca sakladığı sırdan korkuyor.

"Yalan benim için bir ilişkiyi bitirme sebebi. Yalana gerek yok bence, sence de öyle değil mi?"

Bir diğer sevdiğim ayrıntı ise Clay'in ailesiyle bir sorunu olmaması. Hani klasiktir ya erkek karakterin genelde ailesiyle bir problemi olur veya çocukluğunda mutlaka bir travma yaşamıştır.
İşte bu klişeyi kullanmamış yazarımız.

Bu üç günlük ziyaret ikisi için de rüya gibi geçiyor fakat Julia'nın bulaştığı işlerden dolayı San Francisco'ya dönüşü beklenmedik şekilde erken oluyor. Julia'nın bu panik halleri Clay'i kuşkulandırıyor ve kısa sürede Julia'nın kendisine yalan söylediğini anlıyor. Aslında Julia'nın tek yaptığı, sevdiği insanları bu işe bulaştırmamaya çalışarak korumak. Çünkü her defasında sevdikleri kullanılarak
tehdit ediliyor. Bu beladan tek başına kurtulmak için çabalıyor, kız kardeşine bile anlatmıyor.

Çiftimiz birbirlerini aramamak için adeta kıvranıyorlar ve tabi dayanamayan taraf Clay oluyor. Clay'in içinden bir Türk erkeği hortluyor ve sarhoşken Julia'ya mesaj atıyor :)

"Seni düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum."

Keşke mesajla devam etseydi bu olay. Ama mesaj yerine mail atmayı tercih ediyorlar ve mailde o müstehcen konuşmaları aklıma Grinin Elli Tonu'nu getirdi. Biraz taklit olmuş gibi geldi.

Clay, Julia'nın yalanı karşısında ondan vazgeçer daha doğrusu aylar süren bir ayrılık süreci olur diye düşünmüştüm ama kendini Julia'ya öylesine kaptırmış ki vakit kaybetmeden yanına gidiyor ve tabi Julia'nın sakladığı sırrı öğrenmek istiyor. Julia ise oldukça ketum bu konuda.

"Daha fazlasını söylemek istemiyorum. Hayatımdaki önem verdiğim insanları bunun dışında tutmalıyım ve seni önemsiyorum. Hem de çok. Kendimden beklemediğim kadar çok."

Julia istediği kadar geçiştirsin Clay bu sırla baş edemiyor, yalana katlanamıyor. Eski kız arkadaşıyla yaşadığı şeyleri Julia ile yeniden yaşamaktan korkuyor ve onunla olamayacağına karar verip Julia'yı terkediyor. Kitap böyle son buluyor. Gel de ikinci kitabı bekle şimdi :)
Benim kitap hakkındaki görüşlerime gelirsek çok bayıldığım bir kitap olmadı açıkçası yani mutlaka okuyun bayılacaksınız diyemeyeceğim. Belki de başlarken beklentimi yüksek tuttuğum için böyle oldu bilemiyorum ama okunabilir bir kitaptı en azından sıkmadı beni. 'Ay okumadığım erotik kitap kalmadı bir tane olsa da okusam' diyen kitle için öneriyorum bu kitabı alın okuyun efendim dursun kütüphanenizde :)



21 Ağustos 2015 Cuma

Kitap Gurmeleri İle Blog Tur 14 || Merve Deniz-Yalnızlık Cesaret İster | Yorum



          Merhaba arkadaşlar :) Konuk yorumcusu olduğum sıradaki kitap Merve Deniz'den Yalnızlık Cesaret İster. Bilenleriniz mutlaka vardır ki kitap öncelikle wattpadde yayınlanmaya başladı ve ben de ilk olarak orada görüp okumaya başlamıştım. Konuyu bilmeden okumaya başlamıştım ve yine bir şirket aşkı demiştim. Kesinlikle ıssız bir adaya düşmelerini beklemiyordum ve yazarın bu denli değişik düşünmesi beni çekmişti. Tabi kitaplardaki çoğu erkek karaktere

aşık olmak gibi bi huyum olduğu için Arel Bozan da çekmişti beni :) (bir de bu karakter sorunlu bir geçmişe sahip yaralı bir adamsa bayılıyorum :) biraz sadistçe bi düşünce sanki :) ) Ah Arel Bozan kim mi? Önce kızımızı tanıyalım :) Rüya başarılı ve güzel bir iş kadını. Çalıştığı plazada yönetici olan, "Otoriter Despot" olarak anılan Arel Bozan'a aşık. Arel Bozan sert yapılı bir adam. Fakat bu sert ifadesinin altında başka bir adam, incinmiş bir çocuk var (en sevdiğimden :) ). Okumaya başladığınız andan itibaren Arel'in

içinde yaralı bir çocuk olduğunu hissediyorsunuz. Ama gelin görün ki oğlumuz tam bir kör. Rüya'yı, Rüya'nın ona olan aşkını görmüyor.


"Makyaj yapsam mı diye düşündü. Ne fark edecek ki diye geçirdi içinden. Öyle de, böyle de görmeyecekti Arel onu. Ne zekasını ne güzelliğini ne de başka bir şeyini... Sevmek bir tarafa, Rüya'nın farkında bile değildi."


Bir gün Arel ve Rüya iş seyahatine

çıkmak zorunda kalırlar. Rüya bu seyahatin hayatında her şeyi değiştireceğini, Arel'in artık kendisini görmezden gelemeyeceğini düşünür. Çünkü Rüya aşkını ilan etmeye karar verir. Bizim otoriter despotumuz sizce böyle bir ilanı nasıl karşılar?


"Ben bunun bir şaka olduğunu düşünmek istiyorum. Özellikle de böyle bir şey söylediğinizi duymamış olmayı istiyorum."


İşte size öküz :) (eh biz de öküz seviyoruz :) )

Bu şartlar altında artık çalışamayacaklarına karar verirler ve Arel Rüya'dan yarınki sunumu yaptıktan sonra otelden ayrılmasını ister. Rüya artık Arel'in hayatından tamamen çıkacağını düşünür ta ki korkunç bir planla ıssız bir adaya düşene kadar.



Adada açlık bir taraftan susuzluk bir taraftan geriyordu Arel ve Rüya'yı. Rüya her fırsatta Arel'i suçluyor. Tabi Arel'in canına tak ediyor.


"Neden susuyorsun Rüya?
Burada öleceğiz, hepsi senin yüzünden, sen dünyanın en aşağılık herifisin desene. Neden susuyorsun?"


Arel, çocukluğundan kalma korkuları, yalnızlıkları olan bir adam. Rüya öylesine iyi tanıyor ki Arel'i, onun içindeki incinmiş, yalnız adamı görüyor.


-"Onların göremeyip senin gördüğün neydi?"
-"Gözlerinin ardına gizlediğin kırgın adam."


Her ne kadar Arel o adamı iyi sakladığını düşünse de Rüya'dan saklayamamıştı. Adam o ıssız adada ölüp gidecek hala hep bi inkar hep bi gizlenme :)


"Bence sen benim kişiliğime kendince şiirsellik katmak istemişsin Rüya. Umarsız ve rahat olduğum doğru, ama kendimi sakladığım bir duvar yok hayatımda. Neysem oyum, hepsi yalın ve göz önünde."


Arel ve Rüya adada yaşam mücadelesi verirken, Arel

Bozan'ın böyle bir anda sevdiğini iddia ettiği bir kızla tatile çıkmayacağını düşünen gazeteci İnci bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünür ve Arel Bozan'ı bulmaya karar verir. Tabi bu o kadar da kolay olmayacaktır. Öncelikle bu korkunç planı düzenleyen sinsi, kötü kızımız Natali ile baş etmek zorundadır.


"Tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. Sizin yerinizde olsam, bu kapıdan çıkar ve bir daha arkama bakmazdım."


Sizce İnci bu yılan Natali'ye pabuç bırakır mı? :) Tabi ki hayır ve İnci, Arel Bozan'ı bulmaya kararlıdır. Üstelik çiftimizin tek yardımcıları İnci de değildir.



Arel kendi iç dünyasıyla adeta bir savaş içerisindedir. Duyguları ve mantığı arasında gelgitler yaşamaktadır ve elinde olmadan Rüya'ya kapılmaya başlamıştır. Dolayısıyla aralarında ufak çaplı yakınlaşmalar da kaçınılmaz oluyor :) Ama bu öpüşmelerden sonra Arel hiç bir şey olmamış gibi davranır. Ve insan ister

istemez bu yakınlaşmaların Arel'in Rüya'ya acımasından dolayı gerçekleştiğini düşünüyor. Ama gelin görün ki otoriter despotumuz fazlasıyla düşünceli bir adam :)


"Allah aşkına seni istemiyorum demedim... Issız bir adada durumdan faydalanıyormuş gibi görünmek istemiyorum."


İsimsiz birinin onlara bıraktığı bir çanta sayesinde artık oltaları, terlikleri, bir süre yetecek konserveleri ve çikolataları vardır.

Normalde çok yemek yiyen Arel;


"Genç kız haklıydı, çok yemek yerdi. Ama bunun nedeninin çocukluğu boyunca aç kalması olduğunu ona söyleyemezdi."


Rüya'yı düşünüp fazla da yiyemez.   Böyle ara ara Arel'in çocukluğundan kesitler de okuyabiliyoruz. Şimşekten korkan ve babasının aç bırakarak hapsettiği bir çocuk düşünün. Böyle söyleyince bile içi cız ediyor insanın ki o satırları okurken ister istemez gözleriniz dolacak. Issız

bir adada bir insan duvarlar arkasına sakladığı korkularını ne zamana kadar oraya hapsedebilir? İşte Arel de sonunda o duvarlarını yıkıp Rüya'ya bütün çıplaklığıyla teslim oluyor.


"Sabırla babamın gitmesini beklerdim. Çünkü bilirdim, eğer beni görürse sabah sevgisini göstermeden gitmezdi. Onun sevgisi canımı çok acıtırdı Rüya. Bir gün saklandığım yeri keşfetti. Beni öyle çok severdi ki bazen başım dönerdi Rüya. Annemi daha çok arardım o zamanlarda.

Ama o hiç yoktu. Ne kolum kırıldığında, ne de kaburgalarım zedelendiğinde gelmedi yanıma. Ama ben hiç vazgeçmedim ondan. Her gün ona yazdım. Ama babamın bana olan sevgisini ona anlatamadım Rüya. Söyleyemedim."


Böylesine acı çeken bir çocuğun sevgiyi ifade edişi, anlayışı bu satırlar. Bu itiraf Arel için büyük bir adım Rüya için gerçek Arel'i tanımanın coşkusu.


"Seni seviyorum Arel.

Düşünemeyeceğin kadar. Canını acıtan her şeyi yakıp küle çevirecek kadar, evrenin bütün öfkesini üzerlerine yağdıracak kadar. Ve seni öyle çok seveceğim ki bir daha hiç kimse, hiçbir şey üzemeyecek seni. Sana dokunmalarına asla izin vermeyeceğim. Ve ne yaparsan yap, beni ne kadar itersen it, gitmeyeceğim, anlıyor musun? Sana sevginin aslında ne olduğunu öğretene kadar gitmeyeceğim."


Rüya kadar güzel seven bir kadın

görmedim daha. Arel ona kendini açmasa da, sevgisini dile getiremese de Rüya inatla vazgeçmedi adamdan. Çünkü bir gün Arel'in bütün duvarlarını yıkacağını ve tamamen Rüya'ya açılacağını biliyordu.


"Zor bir insanım, kabul ediyorum. Ve kolaylaşacağını da söylemiyorum. Bundan emin değilim Rüya. O sınırı aşan sen olmasaydın, kapalı tuttuğum kapıları ben açacaktım sana... Sanrılarımla savaştım ki hala da savaşıyorum. Seni tüm kalbimle

sevmek istiyorum. Ve eğer izin verirsen, bunu tüm hayatım boyunca sürdürmek istiyorum."


Arel, Rüya'ya dair bu zamana kadar hissetmediği her şeyi hissediyordu. Onsuz yaşayamayacağını, o olmadan hiçbir şeyin tadı olmayacağını düşünüyor. Rüya hastalandığında bile darmadağın oluyor.


-"Neden ağlıyorsun?"

-"Ateşini düşüremiyorum. Bütün gece o ilaç şişelerine bakıp durdum ama cesaret edemedim.

Seni kaybetmekten çok korkuyorum Rüya."


Ama bir türlü onu sevdiğini dile getiremiyor. Çünkü sevgi nedir bilmeyen bu yaralı adam bu zamana kadar kimseye o iki kelimeyi söyleyememiş.



Tam bütün umutları tükenmişken bir mucizeyle o ıssız adadan kurtuluyorlar ve zor da olsa bütün engelleri aşıp kaldıkları yerden devam etmeyi başarıyorlar. Aslında bu ada sayesinde Arel tüm zincirlerini kırıp, herkese karşı

takındığı o maskeden kurtuluyor. 


"Kahramanın beceremediği tek şey de buymuş. Asıl maskeyi altında kendine karşı takmış. Kendini ne kadar kötülese de prenses onun içindeki güzelliği görebiliyormuş."


Rüya Arel'in prensesi, Arel Rüya'nın kahramanı olup güzel bir masal yazıyorlar ve Arel aslında yalnızlığın değil de kendini sevgiye adamanın cesaret istediğini öğreniyor.

Size sevginin ne demek olduğunu öğretecek olan bu kitabı mutlaka okumalısınız. Kesinlikle Merve Deniz'in kalemine hayran olacaksınız.





3 Ağustos 2015 Pazartesi

Kitap Gurmeleri Blog Tur 13 || Emily Snow-Teklif | Yorum



Merhabalar :) Bu seferki konuk yorumcu olduğum kitap Emily Snow'dan Teklif. Aslında Novella yeni yeni okumaya başladığım bir yayınevi. İlk okuduğum kitapları Milyonluk Kirli Sır ve Milyonluk Günahkar Düet adlı kitaplardı, kesinlikle sevdiğim bir seri ve bu tur kitabımızı da sevdim. Hadi başlayalım yoruma :)

Esas kızımız Sienna, her an kovulmaya hazır bir film kostümcüsü ve ailesiyle pek görüşmeyen bir kız. Tabi ailesiyle arasının iyi olmamasının sebebi kendisi değil. Sorunlu bir anneye ve kendisiyle çok önemli bir şey olmadığı sürece iletişime geçmeyen bir erkek kardeşe (Seth) sahip. Bir gün Seth, Sienna ile iletişim kurmaya karar verir ki Sienna bunun altından iyi bir şey çıkmayacağını bilir ve annesinin yine başını belaya soktuğunu düşünür. Fakat bu sefer başı dertte olan Sienna'nın çok sevdiği büyükannesidir. Yeni ev sahibi tahliye ister ve bilin bakalım yeni ev sahibimiz kim? Evet evet Lucas Wolfe :) Mahkeme salonunda karşılaştıkları an Sienna'yla bir geçmişi olduklarını anlıyoruz ve Sienna'yı Lucas'ın geçmişi hatırlamamasını dilerken buluyoruz ki kesinlikle hatırlıyor :)

"Bu sırıtış, iki yıl önce beni yatağına kelepçelemesine izin vermediğim anda, bana evinden defolup gitmemi söylemeden önce takındığı sırıtışla aynıydı."



Veee Lucas çekici, seksi, yakışıklı ve tahmin edebileceğiniz gibi mükemmel fiziği olan bir rock yıldızı. Dövmeleri olduğundan da bahsetmiş miydim? :)

Sienna Lucas'ı bir türlü aklından çıkaramıyor ki kim olsa çıkaramaz:) Sürekli karşılaşmaları da kaçınılmaz oluyor. Bir gün Lucas'ın asistanı Kylie, Sienna'ya büyükannesinin evini kuratarabilecek bir yol olduğunu söyleyip onunla buluşmak istiyor. (Lucas'a delicesine aşık bir asistan gelmesin aklınıza yazar bu klişeyi kullanmayıp farklı bir olay yaratmış :) ) Ama bir bakmışız Sienna Lucas'la 
buluşuyor.

"Adam, yemek yemek gibi basit bir şeyi baştan çıkarma sanatına dönüştürüyordu. Onun dudaklarımı dişlerinin arasına almasını hayap ederken kendi dudağımı ısırdığımı fark ettim."

Tabi bu buluşma her şeyin başlangıcı olacak bir buluşma. Lucas'ın Sienna için bir teklifi var.

"Sana...hizmetlerin karşılığında Bayan Previn'in evini teklif ediyorum. On gün. Benim  kurallarım. Tek yapman gereken, her ihtiyacımı karşılamak. Sonra büyükannenin evini almayacağıma dair sözleşmeye kendi imzamı atacağım."

Lucas, Sienna'yı akıl almayacak derecede çok istiyor. Tabi Sienna yan çizmeye başlayınca Lucas bu teklifin içinde seks olmadığını söylüyor çünkü adam emin Sienna'nın kendisine geleceğinden :)


"Ah, sevişeceğiz, Sienna. İnan bana, seni gözüme kestirdiğim andan beri bu zaten kesin bir şey. Ancak bu sefer bana yalvaran sen olacaksın, tersi değil. Ve bunu yaptığında kendini bana vermeye tamamen hazır olmuş olacaksın."


Sienna işe başladığı anda Lucas'la aralarındaki ateşli anlar kaçınılmaz oluyor tabi. İkisi de bu durumun farkında. Lucas, Sienna'yı istediğini inkar etmiyor ama Sienna'nın korkuları var.

"Fark ettiğim diğer bir şey de yanında olduğum sürece Lucas'ın  beni uzaklaştırıp sonra yine kendisine çekmeye devam edeceğiydi. Ve beni, geriye hiçbir şeyim kalmayana dek tüketecekti."


Bu durum sizce ne kadar devam edebilir? Sienna nereye kadar kaçabilir? Ve en önemlisi Lucas'a daha fazla direnebilir mi?

"...biliyordum ki onun dünyası hakkındaki her şeyi öğrenmeye hazırdım. Kalbimi kaybetme riskine rağmen."

Eh kim olsa karşı koyamazdı Lucas gibi bir adama :)

Her çift gibi Lucas ve Sienna da bazı zorluklar yaşayıp bunları atlatıyorlar. Bu süreç içinde birbirlerine çok şey katıyorlar. Lucas Sienna'ya kendini insanlara ezdirmemeyi, savunmayı; Sienna ise Lucas'a cesur olmayı öğretiyor. Bu zamana kadar okuduğum kitaplar arasında en güzel sona sahip olan kitaplardan biri oldu. Mutlaka Lucas Wolfe ile tanışın derim :) Ve unutmadan "Google  
arkadaşındır" ;) :)