Recent Posts

15 Aralık 2015 Salı

|| Dilan Ak-Kalbimdeki İmza || Yorum



Kalbimdeki İmza'nın bitmesinin verdiği buruk bir sevinçle yorumumu paylaşayım istedim. Benim güzeller güzeli kuzenimin ilk kitabı olması daha bir heyecan katıyor insana okurken. "Ay ne güzel ifade etmiş bu duyguyu." ,"Aman Allah'ım ben bu adamı yerim!" gibi cümleler kurdurttu bana sürekli ki tanıyanlar bilir beni neredeyse okuduğum her kitapta aşık olunacak bir karakter bulurum kendime. Bu kitaptaki aşık olunası adam da Demir. Önce Fulya ve Aras'tan bahsedeyim. Demir'ime sonra değineceğim :) Fulya, Londra'da ailesinden ayrı yüksek lisans yapan, annesini beş yıl önce trafik kazasında kaybetmiş, hayattaki tek desteği babası ve abisi olan bir öğrenci. Güzelce okulumu bitirip kendi ülkeme döneyim dememiş Aras'ı bulmuş orada. Bir ben miyim bilmiyorum, kitabın ilk sayfalarından itibaren ısınamadım şu adama. Güzel bir ilişkileri var evet, Fulya delicesine aşık belli. Ama o Aras'ta bir iticilik var arkadaş. Okudukça diyorum bu adamda bir şey var, sağlam
pabuç değil. Herhalde bu kinimin sebebi Demir'e duyduğum sevgi. Ah Demir! Az kaldı birazdan ondan da bahsedeceğim :) Aras, hayalleri uğruna tıp fakültesini bırakmış ve ressam olmuş. Üstelik bu meslek seçiminden dolayı ailesiyle de ters düşmüş ve görüşmüyor. Gelelim Demir'e. Demir uzun boylu, esmer, kahverengi gözlü, kirli sakallı eh kaslı olduğunu eklememe gerek yok o zaten Allah'ın emri :) Tabi bir de iş adamı(en sevdiğimden). Bir gülüşü var ki kutupları eritir. Bir duruşu var ki içinizi titretir. En önemlisi de öylesine güzel seven bir adam ki beş yıl boyunca Fulya'yı uzaktan, dokunmadan üstelik ona dokunan ellere şahitlik ederek sevmiş. Onun için her şeyini bırakıp Londra'ya yerleşmiş sırf ona daha yakın olabilmek için. Bütün bunlar yetmez mi ona aşık olmaya? Ama yetmiyormuş...


Okumaya can alıcı bir sahneyle başlıyorsunuz. Yahu noluyor demeye kalmadan ilk bölümden başlıyor atraksiyonlar. Fulya ve Aras yıl dönümlerini kutlamak için yemeğe çıkıyorlar ve o da ne Demir'le karşılaşıyorlar. Tabi Demir'in Fulya'ya bakışlarından Aras huylanıyor, ona karşı ilgisi olduğunu düşünüp gecelerini berbat ediyor. Gece sonlandı kız gidiyor derken yine bir atraksiyon, Fulya kaçırılıyor. Kim kaçırıyor az çok tahmin ediyorsunuzdur. Dedim yok artık bu kadarını yapmaz ama yaptı. Artık adamın canına nasıl tak ettiyse adeta gözü dönüyor.


"Sevdiğin kadına başkasının sahip olması canımı ne kadar yakıyor biliyor musun? Sana bakan bakışları kör etmek isterken, sen onun oldun Fulya. Ben her gece senin hayalini kurarken, benim olmanı dilerken sen..."


Ne çektin be Demir'im.


Tabi ki Demir Fulya'yı günlerce tutsak etmiyor. Aras gelip Fulya'yı buluyor ama ne bulmak. Bu kısımdaki entrikaları anlatmak istemiyorum azcık merak edip okuyun istiyorum. Artık neler olduysa Aras, Fulya'yı görmek bile istemiyor. Fulya, olanları anlatmak, kendini affettirmek için elinden geleni yapmaya çalışıyor ki bu süreçte Aras'ın nasıl bir pislik olduğunu görüyoruz. Ben demiştim ama var bu adamda bir şey diye. Demir yine aşkının yüceliğini gösterip bu süreçte Fulya'nın yanında ona destek olmaya çalışıyor.


"Sadece sarıl bana. Hiç bırakmayacakmış gibi sarıl. Hep benimmişsin, sadece bana aitmişsin gibi sarıl."


"Seni kimsenin incitmesine izin
vermeyeceğim! Bu bana tercih ettiğin o aşağılık adam da olsa, seni üzmesine asla izin vermeyeceğim."


Ay içim parçalandı a dostlar. Demir'i sevmeyerek bu çektirdikleri yetmezmiş gibi Fulya hanım adamın yanında ben Aras'ı seviyorum diyor. Gel de katil olma. Demir, nasıl böylesine sevebiliyorsun anlatsana biraz derken Demir'in ağzından bir bölüm okuyoruz ve tabi ki kalpler pır pır, gözler ışıl ışıl, ağızlar kulaklarda bir şekle giriyoruz. Hemen öyle sevinmeyin sonra suratınız düşüyor.


"Acım tüm bedenime yayılarak sızısını iliklerime kadar işledi. Göz pınarlarımda biriken damlalara engel olmak istercesine başımı arkaya doğru atıp gözlerimi yumdum. 'Dayan Demir!' dedim içimden. 'Dayan!'"


Aras'ın nasıl aşağılık bir insan olduğunu görmemek için kör olmak lazım. O kadar çok işaret var ki bunu gösteren ama Fulya inatla görmüyor, görmek istemiyor.


"Bana bak gerizekalı! O saçma sapan korumacı tavırların ve... Ve bana duyduğun o gereksiz aşkın umrumda değil! Bir daha karşıma çıkarsan yemin ederim seni öldürürüm! Hayatımdan defol!"


Ben bu kızı öldürürüm! İçim kıyıldı acıdan derken yeni bir aşk filizleniyor başka karakterler arasında. (Bu arada bizim aptal Fulya Aras'la barışıyor.) Yasemin ve Yiğit. Efsane çift, benim favori çiftim. Bana, aşk nasıl olurmuş gör de feyz al Fulya dedirten aşk.


"Yasemin... Bir beden olsam, canım olur musun? Bir can olsam, hayatım olur musun? Kalbine benim için bir yer açar mısın?"


Fulya çok geç olsa da yavaş yavaş Aras'ın gerçek yüzünü görmeye başlıyor. Gönül isterdi ki Aras ne yaptı da Fulya artık uyandı size açıklayayım. Ama yazarımız tarafından veto yedim :) Kitabın buradan sonraki bölümleri hakkında en ufak bir şey söylemeye hakkım yok. İstiyoruz ki kitap gizemini korusun :) Fakat rahatlıkla söyleyebilirim ki okuduğunuza pişman olmayacağınız bir kitap. Ayrıca iddia ediyorum ki Demir gibi bir adamı daha önce hiç okumadınız. Okurken hem sizi gülümseten hem de ağlatan(daha çok ağlatan) aşk kokan bir kitap. Yazar dünyasının yeni bir yazar daha kazandığını düşünüyorum. Kuzumun yazarken ne zorluklar çektiğini, gecelerce uykusuz kaldığını biliyorum ve bu emeğinin karşılığını alacağına da eminim. Sen her şeyin en iyisini
hak ediyorsun. Umarım çok daha iyi yerlerde görürüz seni. Yolun her daim açık, her şey güzel gönlün gibi olsun.


Son alarak diyorum ki : Aşk var, gerçek aşk var. Gerçek aşk, fedakarlık ve sabır ister. Herkes aşık olabilir fakat herkes gerçek aşkı tadamaz. Ve önemli olan aşık olmak değil, aşık kalabilmek. Aşık kalın, aşkla kalın...

27 Ekim 2015 Salı

KGBT || Ölümsüz Aşk - Burcu B. Filiz | Yorum ve Ön Okuma

Ünlü Aşk'ın yazarından,
Melis Saygın.
O bir kadın. O bir bodyguard. O bir... psişik!
Melis, uzun yıllardan sonra ilk saha görevini aldığında, başına geleceklerden de, vermesi gereken zor kararlardan da habersizdi. Görevi erkek kılığına girmesi, alkol kokan gece alemlerine dalması ve her türlü fuhus ve seks oyunlarının döndüğü bu yerde, kimliğini deşifre etmeden ipuçlarının izini sürmesi gerekiyordu.
Ta ki...
Toprak Arslan'la yeniden karşılaşana kadar!
Arslan Holding'in yakışıklı ve güçlü sahibi Toprak Arslan için hayat sadece işten ibarettir. Uzun yıllar önce ayrıldığı bodyguard'lık görevinden sonra kendisini ticarete vermiş ve aile şirketlerini ülkenin saylı şirketleri arasına sokmuştur. Fakat yeni bir yatırım için, bir gazinoya ortak olduğundaysa işler hiç beklemediği bir hal almaya başlar. Asla unutamadığı, asla kavuşamadığı kadın yeniden karşısındadır.!
Geçmiş, iki aşık için de geçmişte kalmayacaktır.
Büyülü bir dünyanın kapıları sizler için aralanıyor...
Merhabalar, sevilen bir yazarın kitabının turuyla daha karşınızdayız. Ünlü Aşk'tan sonra eminim herkes bu çifti çok merak etti benim gibi o zaman kitabımızdan azıcık bahsedip yoruma geçelim ne dersiniz?
İlk kitabı okuyanlar bilir kızımızın Toprak'a ne kadar aşık olduğunu. Tam bu kitapta çiftimiz hakkında bir sürü mutlu sahne okuyacağız derken yazar bize ters köşe yapmış söyleyeyim. Kitap ileri ki tarihten başlıyor yani Melis bize yaşanan olayları geçmişe dönüp anlatıyor.
Kitap konu olarak ilkiyle hiç ama hiç benzemiyor hatta bence alakası bile yok ki bu iyi bir şey yine aynı tarz bişey mi okuyacağız diye düşünmedim değil ama öyle olmadı. Kitabımız biraz daha doğaüstü olaylar barındırıyordu hatta bir yerden sonra tamamen kurgunun bunun üzerine olduğunu anlıyorsunuz. Ben değişik şeyler okumayı seviyorum o yüzden bu kısımları daha bir heyecanlı okudum sevdim.
Kitapta çok seveceğiniz ve nefret edeceğiniz karakter mevcut. Özellikle bir tanesi beni o kadar şaşırttı ki resmen şok oldum. Yazar bize başka bir izlenim verirken birden hop ters köşe yapıp beni şaşırtmayı başardı.
Bence kitap tamamen bir macera ve aksiyon kitabıydı.  Soruşturma sahnelerini ayrıca sevdim, kafam karışmadan kim kimmiş tek tek anlayabilmiş olmak beni çok sevindirdi. Yorucu terimler yoktu ve buda güzeldi.
Yan karaktere bayıldım ve eskileri görmek çok ama çok güzeldi.
Kara, bu kıza bay yıl dım tek kelimeyle onu okumak istiyorum ve Sergio adamım ya onu ilk kitapta o kadar çok sevmiştim ki yeniden görmek inanılmaz mutlu etti beni.
Ölümsüz Aşk sımsıcak ve duygusal ama bir o kadar da macera dolu bir hikaye. Benim tek yakındığım konu Melis ve Topark çiftini çok az birlikte okuduk bundan da ziyade Toprak'ı daha çok görmek istedim kitapta. Bu da karakter takıntım dan sanırım.
Yazarın kalemini seviyorum o yüzden kitaplarını da severek takip ediyorum. Yeni yayıneviyle de başarılar diliyorum kendisine ve bir kez daha Kara diyorum ve susuyorum :)
Ön okumaya da bir göz atın diyorum bence :)
Ön Okuma


25 Ekim 2015 Pazar

Okuma Etkinliği || Elif Yılmaz - Romantik Savaş | Bunları biliyor musunuz?

Merhaba, etkinliğimizin 3.gününde harika bir bunları biliyor musunuz? yazısı hazırladım. Ben çok keyif aldım umarım sizde okurken çok keyif alırsınız.

-Yazarımızın 19 yaşında, İngiliz Dili ve Edebiyatı 2. sınıf öğrencisi olduğunu,

-Çocukluğundan beri yazdığı her şeyi bir köşeye not aldığını ama yazmaya bir arkadaşının desteklemesiyle başladığını,

-5 yıl önce yazdığı hikayelerin fikir olarak güzel olsa da çok acemi olduğunu,

-Romantik oyunda ki Tina'yı da aynı arkadaşından esinlerenerek yazdığını,

-Kitabı yazarken Tina'nın ilginç hareketlerinde birine ihtiyaç duyduğunda ya da bölümün Tina'ya uygun olup olmadığından emin olamadığı zamanlarda bölümü hemen arkadaşına gönderip kontrol ettirdiğini,

-Romantik Oyun'un Facebook da ve Wattpad'de yayımlandığı ilk bölümünde Christophe'in Sienna'yla birlikte olduğunu,

-Hikayelerinde ona gerçekçe ve doğru gelmeyen şeyleri yazmamaya çalıştığını,

-En sevdiği kitabın Rainbow Rowell'in Eleanor and Park. En sevdiği filmin Dirty Dancing olduğunu,

-Her yazdığı kitap ve hikaye için ayrı bir defteri olduğunu,

-Hüzünlü olmasını istediği bir sahne onu göz yaşlarına boğmuyorsa silip baştan yazdığını,

-Karanlık Sırlar hikayesinde ki Taylor' aiık olduğunu ama Aşkın Kahramanı hikayesinde ki Baran'ın hayallerinde ki erkek olduğunu,

-Şuan 3. kitabının yanı sıra İngilizce bir kitap yazdığını,

-Üniversiteyi 3 yılda bitirmek için kendine işkence ettiğini, :)

-Bir blog sahibi olduğunu,

-Gezgin Kitap Kardeşliği ile Blog Turları ve Deniz Kızları ike Okuma Etkinliği gruplarının üyesi olduğunu,

biliyor muydunuz?

24 Ekim 2015 Cumartesi

Okuma Etkimliği || Elif Yılmaz - Romantik Savaş | Yorum


Birbirinden nefret eden iki insan aynı evde yaşayabilir mi?
 Liz Grayson'ın, ailesiyle İngiltere'ye taşınmayı reddedince, kendine yeni bir ev bulmaktan başka çaresi kalmamıştı. Buraya kadar her şey güzeldi. Esas felaket, bir gram bile sempati beslemeyi reddettiği Christopher Gonzalez'le aynı evi tutmaya karar verdiğinde başlamıştı. 
Onlar artık ev arkadaşıydı!
 Peki, Chris uslanmaz bir çapkınken, umutsuz bir romantik olan Liz ona katlanabilecek miydi? İşte bu konu, tartışmaya açıktı. Romantizm yeteneklerini gösterme sırası şimdi Liz'deydi. 
Savaş başlasın… Ateş! 
"Ben kaybedeceğimi bile bile cepheye yürüyordum. Silahlarım onunkiler kadar iyi değildi. Savaşa 1-0 yenik başlamış olmanın zayıflığı ve yorgunluğu içindeydim; ama bunların hiçbirini bilmiyordum. Keşke birileri beni uyarmış olsaydı."
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 384
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Postiga
Herkese merhaba, yeni bir etkinlik ve yeni bir yorum ile karşınızdayım. 
İlk kitabı okuyanlar bilir, çiftimizin arasında ki ilişki bir iddia ile başlamış ve mutlu sona ulaşmıştı. Romantik Savaş'ta da işte her şey yine bir iddia ile başlıyor. Ama bence olaylar bu sefer daha bir karmaşık ve daha bir heyecanlı.

"Sonuçta aşkta ve savaşta her şey mübahtı ve biz her ikisi için de mübah olan her şeyi yapacaktık.
Bizim savaşımız işte o gece başlamıştı."

Tina ve Steven'ın hikayelerini okurken çok eğlenmiştim ama itiraf ediyorum bence yeni çiftimiz onlardan çok daha iyiydi. Zaten Romantik Oyun'un sonunu okuduğumda aklımda kalan yeni çiftimiz olmuştu. Onlarında kesinlikle hikayesi olmalı diye düşünürken yazar bizi merakta bırakmadı.
Liz ve Christopher'ın hikayesi daha olgun ve daha akıcıydı bence. Özelikle üniversite yıllarında olmaları da kitaba daha bir çekicilik katmış diye düşünüyorum.

Çiftimizin bitmek bilmez kavgaları birbirlerine laf sokmaları inanılmaz eğlenceliydi. Fazla abartılmaması da en çok sevdiğim kısımlardan biri oldu.

"Sonsuza kadar var olacaktık.Sonsuza kadar öfke dolu olacaktık. Yorucu bir süreç olacaktı bu; ama biz yinede sonsuza kadar savaşacaktık."

Çiftimiz aynı evde yaşıyor. bu sebepten ne kadar fazla bir arada olduklarını siz düşünün artık. Birbirleriyle savaş halinde olan iki insanı aynı eve kapatırsanız neler olacağını tahmin etmeye çalışmayın bile diyorum. Nitekim ki en sonunda da saçma bir iddia çıkıyor meydana.

Chris Liz'i fena halde kışkırtır ve en sonunda en çok randevuya çıkan iddiası meydana çıkar. Buraya kadar eğlenceli şeyler okuyoruz ama Liz'in Chris'e olan duygularını anladıktan sonra ki kısımlar biraz daha duygusal ve ben o kısımları çok sevdim.

Yan karakterlerde çok güzeldi bence. Sevdiklerim de vardı sinir olduklarımda tabii.
Tina ve Steven'ı görmek ve onlar içinde bir son yazılması benim çok hoşuma gitti. Yazar çok doğru bir karar vererek hikayeyi havada bırakmamayı başarmış bence.

"Biz büyük küçük tüm savaşları kazandık Liz, Ve hala galibiyetimizi kutluyoruz"

Ben kitabı sevdim hatta ittraf ediyorum ilkinden birazcık daha fazla sevmiş olabilirim. Eğlenceli ve romantik bir şeyler okumak istiyorsanız bence hiç kaçırmayın diyorum. He söylemeden geçemeyeceğim iki kitabın kapak uyumuna tek kelimeyle bayıldım. Harika olmuş.

19 Ekim 2015 Pazartesi

Aşk Büyüsü



Evet an itibarıyla Aşk Büyüsü bitti. Farkındayım baya geç bitirdim lakin başımda bir kpss belası var, hiçbir şeye vakit bulamıyorum. Ama azmettim başardım. Aslında Baran ve Ela'nın hikayesini kitap olmadan önce de okumuştum ama kitap olarak elime alıp okumak daha bi güzel daha bi gerçekti. Karakterler sanki ete kemiğe büründü. Açıkçası ben dünyada bir Baran'ın var olduğuna inanıyorum. Çünkü fazlasıyla gerçek bir karakter. Okuyunca siz de bana hak vereceksiniz. Pek Ela'dan bahsetmedim sanırım kıskanıyorum, Baran'ı biraz fazla sahiplendiğimden olsa gerek :) Ama hakkını yemeyelim esas kızımız da oldukça kendine güvenen, dişli bir kadın (kitaplarda arayıp da bulamadığımız). Kitabın kapağını açar açmaz bir atraksiyon bekliyor bizi, Ela ile beraber acı bir gerçekle yüzleşiyoruz ve çok tatlı bir aşka yelken açıyoruz. E bu aşkın büyük bir aşk olması için bize ne lazım. Çiftimizin birbiriyle anlaşamaması lazım ki aşkla beraber tutku da gelsin.

"İyi! Bundan sonra umarım daha dikkatli olursunuz. Tanımadığınız adamların kucağına düşmek pek de hoş bir hareket değil küçük hanım."

"Her seferinde en az on kelime ile kurduğum cümlenin içinde dokuzu hakaret içerikli olmasına rağmen içindeki tek iltifat kelimesini üstünüze alınmanız ve bundan bu denli mutlu olmanız da o egonun ürünü mü?"

Bunlar en sevdiğim alıntılar, paylaşmasam çatlardım. Ela, Baran'dan kurtulduğunu düşünür fakat kaderin onlara ufak bir oyunu vardır. Aslında Ela ve Baran evlilik arefesinde olan Kemal ve Didem'in en yakın arkadaşlarıdır. Yani birbirlerinden kurtulmaları olanaksız. Bu arada Didem karakterine bayılacaksınız benden söylemesi. Ayrıca Kemal ve Didem'in de hikayesini okumak için sabırsızlanıyorum.

"Kemal'in arkadaşı Baran geldi aklıma, adamın elinden geçirmediği bir ben varım bir de sen varsın herhalde. Neyse, isminden hiç haz etmedim iyi ki daha ileri gitmemişsiniz."

Didem yanıldığını çok yakın bir zamanda anlayacak tabi. Kaderin cilvesine bakın ki çiftimiz bir kez daha karşılaşıyor ve bu sefer Baran istediğini alana kadar uğraşmaya hazır.

"Söylesene güzelim, sen bana ne yapıyorsun? Eğer bu yaşadıklarımı benden çekip alabilecek gücün varsa yemin ederim seni rahat
bırakırım."

Evet Baran çoktan abayı yakmış. Peki Ela bu kadar kolay teslim olabilecek mi? Aslında Ela'nın kendince haklı sebepleri var. Baran fazlasıyla çapkın bir adam ve bu yüzden Ela geçmişte yaşadığı yıkımı bir kez daha yaşamaktan korkuyor.

"Farkında mısın bilmem ama kader sürekli bizi bir araya getirmekten usanmış durumda. Amacım sadece ona birazcık yardımcı olmak."
E gel de karşı koy şimdi bu adama. Doğal olarak Ela da karşı koyamıyor ve kendini ona teslim ediyor. Ve aşkın, tutkunun, romantizmin yanı sıra komedinin de olduğu satırları okumaya başlıyoruz. O kadar güzel ilerliyor ki bir anda kendinizi 'lütfen lütfen bi olay çıkmasın hep böyle olsunlar' diye yalvarırken buluyorsunuz çünkü biliyoruz ki mutlaka bir olay çıkacak derken Baran'ın eskilerinden biri çıkıp geliyor. Ama yazarcığımız bu yetmez diye düşünmüş olacak ki Ela'nın geçmişinden de birini dahil ediyor hikayeye.

"Hala aklın onda mı? Belki de hala onu sevdiğini farkettin. Belki de sana dokunması eski günleri hatırlatmıştır. Belki ona olan kızgınlığından benimle birliktesin. Sana dokunması hoşuna mı gitti Ela? Hadi söyle, tekrar ona mı dönmek istiyorsun?"

Aferin sana Baran. Bundan daha fazlasını yapamazdın. Yapamaz mı dedim ben yok yok daha da beterini yaptı. (Orasını söylemeyeyim artık.) Her şey bir anda üst üste geldi. Resmen iki sayfada kıyamet koptu. 'Noluyor burda arkadaş' dedirtti insana. Baran bu olaydan sizce nasıl kurtulur? Tabi ki konusunda uzman olduğu ukalalıkla.

-"Beni delirtiyorsun."
+"Ben de sana deli oluyorum bebeğim."
-"Ben o manada söylemedim."
+"Sen bana ne söylersen kabulüm."

Ne tatlı bir adam pamuk pamuk
dediğinizi duyar gibiyim. Emin misiniz?

"Sakın Ela! Sakın ha o cümleni tamamlayayım deme. Kırarım çeneni."

'Aa ne kadar çirkin bir davranış' demeyin inanın bana Ela haketti.

Baran'ın ne kadar sinirli bir adam olduğunu biliyoruz. Tabi Ela da bile bile adamı kışkırtıyor. Aslında Ela'ya hak veriyorum. Çünkü yandığı kadar yakmak istiyor ki bu da tartışmalarını çıkmaza sokuyor. O kadar güzel sözler, diyaloglar var ki her birini yazmak istiyorum. Ama kitabı elinize alıp öyle okuyun istiyorum.

Ortalık bir süre duruluyor, Baran ve Ela'nın aşkı kaldığı yerden daha da büyüyerek ilerliyor. Bu aşkı okurken en sevdiğim şeylerden biri de olayların gerçek hayatta da yaşanabilecek olması.

Baran ve Ela'nın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Geçmişleri, onları bir türlü rahat bırakmamaktadır. E tabi Baran gibi tescilli bi çapkının geçmişinden sadece bir kişinin hortlaması imkansız.

"Geçmişimi değiştiremem Ela ama geleceğimde senin olman için her şeyi yapacağımı da biliyorsun."

Aslında sorun Baran'ın geçmişi değil. Ela'nın asıl kaldıramadığı şey Baran'ın ona yalan söylemiş olması.

"Bana asla yalan söyleme Baran, beni bu yüzden değil yalan
söylediğin için kaybedecektin!"

Yahu kadın sana ifade etti, bana yalan söyleme dedi sen niye inatla yalan söylersin ki. Bundan daha kötü ne olabilir ki dedim demez olaydım. Bir tarafta yalan, bir tarafta yanlış anlaşılmalar diğer tarafta ise hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir olay. Ve tabi ki ayrılık kaçınılmaz oluyor.

"Bana emanet bir aşkın var güzelim, nasıl yok olurum ki ben. Acı çekiyorum Ela, kalbine sahip çıkamadım ya ben artık ben değilim. Yüreğim ellerinde, aklım sende. Sen beni geri alsan da almasan da ben sana aitim."

Acıdan kahrol emi beter olasıca. İlk defa Ela'ya hakverdim başımıza taş yağacak.

"Ben hakettim sensizliği. Sonuna kadar haketmişken, hala seni sadece kendime isteyecek kadar bencildim."

Beter olsun mu demiştim ben yok yok olmasın yeter kıyamadım. Ele ve Baran'ın birbirlerinden ayrı
geçirdiği üç ay öylesine acı ki sanki ta derinlerinizde hissediyorsunuz bu kederi. Baran'ın ağzından dökülen o cümleler insanın yüreğini burkuyor. Ela'nın içinden kopup gelen düşünceler adeta canınızı yakıyor.

"Nefesim yerine koydum, seni soluyorum sadece, ömrüm deyip seni yaşıyorum her anımda."

Aslında bu yaşanan olaylar sayesinde bir nevi aşklarının büyüklüğü, sabırları, birbirlerine olan inançları sınanıyor. Bütün olanları atlatabilmeleri onları hakedilmiş bir huzura, aşka kavuşturacak benim gözümde. Tabi bu acı sonsuza dek sürmüyor. Çiftimiz nasıl barışıyorlar elbette bunu anlatmayacağım hatta sonuyla ilgili ufacık da olsa tüyo vermeyeceğim. Çünkü yazarımız öylesine tatlı bir son yazmış ki burada o sonu söylerek büyüyü bozmak istemiyorum. Son düşüncelerimi de söyleyerek artık yorumu bitirmeliyim bence. Kitabın kapağına, sayfalar
arasındaki o kalpli detaylara bayıldım. Hikayenin sıcaklığına, beni gerçekten büyülemesine bayıldım. Canım arkadaşımın kaleminin güzel olduğunu elbette ki biliyordum ve bunu benim dışımda herkesin öğrenmesi bana daha da gurur veriyor. Seninle gurur duyuyorum bitanem yüreğine, kalemine sağlık. Her daim başarılı ol. Sendeki bu güzel ışık hiç sönmesin, yolun açık olsun.


7 Eylül 2015 Pazartesi

Kitap Gurmeleri ile Blog Tur 16 || Emma Chase-Darmadağınık | Yorum



Evet millet sıradaki kitabımız 'Darmadağınık' adını söyleyince bile heyecanlanıyorum :) Ayrıca yapacağım yorumun hakkını veremeyeceğim diye korkuyorum. Çünkü böylesine taptığım kitapları okurken aklım başımda olmuyor :) Umarım hepimiz memnun kalırız yorumdan. 'Karmakarışık'tan karakterlerimizi tanıyoruz ama bi üzerinden geçelim :) Malumunuz Drew Evans seksi, yakışıklı, baştan çıkarıcı gülümsemeye sahip bir playboy.
"Ağzına, dudaklarına, diline bayılıyorum. Öpüşmek sanatın bir çeşidiyse eğer, Drew Evans, Michelangelo'dan farksız."
Katherine Brooks ise oğlumuzu darmadağın eden şanslı kızımız :) Bir de Billy Warren'ımız vardı hatırlarsınız :) Drew'un deyimiyle Billy Mal Ötesi Warren :) Eh tabi şu an için oyun dışı ;) Neyse 2.kitaba geçelim hadi. Bildiğiniz gibi bu kitap Kate'in ağzından, okumadan önce acaba bu da mı Drew'un ağzından olsa dedim ama kesinlikle Kate'in anlatımı da
oldukça eğlenceliydi. Eh 2 yıl boyunca Drew ile birlikte olunca o da Drew'ca konuşmaya başlamış :) Kitabımız oldukça ateşli başlıyor ve tabi uyarıyı da alıyoruz ;)
"Dikkatinizi çekmeyi başardım mı? Mükemmel. Bir pencere açsanız iyi olacak, bayanlar baylar. Çünkü burası alev almak üzere."
Bu ateşli sevişme sahnesi aslında bir anı olarak sunulmuş bize. Çünkü Drew ve Kate şu an ayrılar. Aynı ilk kitaptaki gibi başta şu anki durumdan bahsedilip neden bu hale geldiklerini anlatmaya başlıyor.
"Drew ile atlarımızı batan güneşe doğru süreceğimizi mi düşünmüştünüz? Sonsuza dek mutlu yaşayacağımızı? O zaman aramıza hoşgeldiniz. Görünüşe göre sonsuza dekin miadı, iki yılda doluyormuş."
Tabi merak ediyor insan böyle delicesine aşık bir çift nasıl olur da ayrılır diye. Birbirlerine adeta tapıyorlar, Drew'in gözü Kate'ten başkasını görmüyor ve Kate de Drew tarafından ne kadar sevildiğinin, istendiğinin farkında.
"Ama asıl olay şu: Drew'un dünyadan haberi yok. Çünkü onlara bakmıyor. Hem de hiçbirine... Çünkü gözlerini benden ayıramıyor."
KİTABI MUTLAKA OKUYACAĞIM DIYENLER LÜTFEN BURADAN İTİBAREN YILDIZLI YERE KADAR OKUMAYIN CİDDİ ANLAMDA "SPOILER" VERİYORUM :)

Günler gayet güzel geçip gidiyor e hani bunlar neden ayrılmadı derken Kate'in hamile olduğunu öğreniyoruz. İşte şimdi bi şeyler olmaya başlayacak diyoruz. Kate hamile olduğundan emin olmak için doktora gidiyor ve Drew'un anlamaması için yalan söylüyor. Ama Drew bir şeyler döndüğünü anlıyor. Hamilelik kesinleşince bunu baba adayına söylemek kalıyor geriye ve sonra öyle bir sahneyle karşılaşıyoruz ki o bölümü ağzınız bir karış açık şekilde okuyorsunuz. Abarttığımı düşünüyorsunuz ama çok ciddiyim. Ah düşünsenize, sevgilinize hamile olduğunuzu söylemek için eve geliyorsunuz ve sevgiliniz başka bir kadınla iş üzerinde. Sanki ben uğradım ihanete, sanki ben aldatılıyorum. Allah'ım bu nasıl bir acı. Üstelik Drew bununla kalmayıp ağza alınmayacak laflar ediyor.
"Kendini kandırma, hayatım. Son iki yıldır da ödemiyor muydum sanki? Tek farkı, senin ortalama bir fahişeden biraz daha pahalı olmandı."

Şu an 'inanamıyorum' diye söyleniyor olabilirsiniz ama inanın bunları bizim körkütük aşık oğlanımız söylüyor. Hatta daha da berbat şeyler söylüyor ki okurken en az Kate kadar kırıldım, yıkıldım. Aslında içten içe olayların tamamen yanlış anlaşıldığını hissediyorsunuz. Drew Kate'in yalan söylediğini onu takip ettirdiği için biliyor. Kate'in hayatında başka biri olduğunu sanıyor ve onun için böyle bir tepki veriyor. Kate ise Drew'un onun hamile olduğunu öğrendiğini sanıp bebek için böyle
tepki verdiğini düşünüyor. Yani her şey karmakarışık bir hal alıyor.
***********************************
Spoiler bölümünü okumayanlar için söylüyorum; Kate ve Drew tamamen yanlış anlaşılmadan dolayı ayrılıyor, Drew Kate'in kendisini aldattığını sanıp oldukça büyük ve beklenmedik bi tepki veriyor. Kate ise başka bir şeye tepki verdiğini düşünüyor. Yani ortalık fena karışıyor. Bunun üzerine Kate Drew'u terkediyor.
Kate bu olanlardan sonra  Greenville, Ohia yani çocukluğunun geçtiği yere annesinin yanına gidiyor. Kızın üzgün ve boşlukta olduğu zamanlarda hep eski sevgili çıkar gelir ya işte bizim Billy Warren da tam bu zamanda çıkageliyor. Ah o Billy ne kadar tatlı olmuş öyle albüm çıkarmalar ünlü olmalar falan. Bi ara bi dibim düştü sonra hop kendine gel o hala bildiğimiz Billy dedim :) Ama yok adam ciddi ciddi şirin olmuş. Gerçekten Kate'le eski iki dost gibiler.
Uzunca bir süre Drew ortalarda görünmüyor. Tabi onun da berbat halde olduğunun haberlerini alıyoruz. Baya baya özletiyor kendini hani keşke bi görünse diyorsunuz :) Ve tamamen çaresiz, mutsuz bir Drew çıkıp geliyor.
"Uzun uzun düşündüm. Warren'dan doğruca bana geldin. Hiç...birileriyle takılma şansın olmadı. Gönül eğlendiremedin. O yüzden...başkalarıyla oynaşmak istiyorsan...benim için sorun yok."
Kıyamam adamdaki düşünceye bakar mısınız? :) Haftalarca düşünmüş taşınmış ve seçeneklerin arasında ben de olduğum sürece sorun yok diyor. Ah nasıl da güzel aşık bir adamsın sen :) Bana hayatında ne kadar yer açarsan o kadarına da razıyım diyor. Bir kez daha aşık oldum ben bu adama :) Ama içten içe de az daha çeksin yaptığı affedilemez diyorum ve sanki Kate düşüncelerimi okumuş gibi konuşuyor :)
"Belki içinizden bazıları, Drew'u daha fazla cezalandırmam gerektiğini düşünecek. Ama o kendisine benim düşünebileceğimden çok daha ağır cezalar biçecektir zaten. Belki başkaları da, daha fazla uğraştırmam gerektiğini söyleyebilir. Ama hepimiz, elinden geleni ardına koymayacağını biliyoruz."
Bütün bu karmaşa halloluyor, her şey açığa kavuşuyor. Kate Drew'u affetmiş durumda fakat Delores (çoğu yerde bana kahkaha attıran Delores karakterine bu kitapta bayıldım) ve Kate'in annesi Carol Drew'a bu yaptığının cezasını ödetmekte kararlılar. Eh Drew'un cazibesine kim daha fazla dayanabilir ki ;)
"Dünyada bana 'İşte bu eşim, Kate' demekten daha çok gurur verecek hiçbir şey olmadığı için evlenme teklif edeceğimi bileceksin. Ve o soruyu sorduğumda, bana evet diyeceksin."
Yavaş yavaş mutlu sona yaklaşıyoruz ve kitabın sonlarına doğru bir sürpriz sizi bekliyor. Drew, kendisini çok özlediğimizi düşünüyor ve yaklaşık 40 sayfa olanları onun ağzından okuyoruz :)
"Evet benim, Drew. Uzun zamandır görüşemedik. Beni özlediniz mi? Yüzünüzdeki 'aletini otomatik kalemtıraşa takmak isterdim' ifadesine bakılırsa...cevap hayır galiba."
Kıyamam bize de kendini affettirmek için dil döküyor :)
Neler neler yaşamış, hissetmiş Drew'dan dinlemek çok mutlu etti beni ve şükür mutlu sona kavuştular :) Dedim Drew'un sevdiği kadın olamadım bari çocuğu olayım :) Adam her şeyi araştırmış, çok tatlı bir baba olmuş :) Çok uzattım ben galiba kusura bakmayın daha paylaşmak istediğim bir sürü alıntı var ama onlar bari size kalsın dedim :) Kitap hakkındaki düşüncelerime gelecek olursak, bu zamana kadar okuduğum en eğlenceli ve akıcı kitaplardan biriydi. İnanın hiçbir satırında sıkılmadım. Okuyun, okutturun. Ve beyler bu kitabı mutlaka edinin. Kate'in biz kadınlar hakkında size söyleyeceği çok şey var ;)



3 Eylül 2015 Perşembe

|| Colleen Hoover-Çirkin Aşk || Yorum



Yeniden merhaba :) Çirkin Aşk'ı bitirmenin verdiği keyifle ve gözyaşlarımla soluğu burada aldım :) Aslında her okuduğum kitabı yorumlayamıyorum hakkını veremem diye bi korku ve baskı hissediyorum sanki. Yıllardır kitap okuyup yorumluyormuşum gibi bi havaya da girmek istemiyorum ki oldukça yeniyim bu blog işinde. İçimi de döktüğüme göre yoruma geçebilriz :) Esas oğlumuzu bilmeyen yoktur Miles Archer :) Yakışıklı pilotumuz (Kaptan da diyebiliriz ;) ) Filmde bu karakteri Nick Bateman oynayacağı için doğrudan onu düşünebilirsiniz :) Esas kızımız Tate Colins ise kafayı kariyeriyle bozmuş bir kız. Miles'ın pilot arkadaşı Corbin'in kız kardeşi. Tate iş bulana kadar Corbin'in yanına taşınmaya karar veriyor ve bu taşınma esnasında hoş olmayan bir şekilde (hiç içki içmeyen ama o gece sarhoş olan bir Miles ile) Miles ile tanışıyor.
"Sarhoş olması çok kötü hiç de fena görünmüyor."
Miles neden sarhoş? Çünkü yaralı bir adam. Geçmişte bir aşkın acısını çektiğini ilk
sayfalardan anlayabiliyoruz. Tate ve Miles'ı, Tate'in ağzından okurken Miles'ın altı yıl önce Rachel ile yaşadığı aşkı ise Miles'ın ağzından okuyoruz. Kitaba başlamadan önce bir aşk üçgeni olduğunu biliyordum ve Rachel'dan nefret etmeye odaklıydım. Ama nefret edemiyorsunuz. Yani Miles'ın ona olan aşkı öylesine temiz ki beslediği bu aşk hatrına nefret edemiyorsunuz Rachel'dan.
"Kulaklarımda zonklayan kalp atışlarımı duymamaya çalıştım. Avuçlarımda beliren ıslaklığı fark etmemeye çalıştım. Yüksek sesle sürekli tekrar etmek istediğim ismini bastırdım."
Tate ve Miles, Corbin ve Miles'ın arkadaş olması sebebiyle oldukça fazla bir araya geliyorlar. Tate en başından beri Miles'tan etkilenmeye başlamıştır aslında. Hatta kendisini bir sıvı olarak tanımlıyor, Miles'a uyum sağlayan, ondan yapmasını istediği şeyleri yapan, onun arkasından giden bir sıvı. Ve hiç beklemediğiniz bir anda yakınlaşıyorlar. Miles'ın istediği sadece seks ve Tate de kariyerine odaklı olduğu için çok çalıştığını, bir ilişkiye zaman ayıramayacağını dile getirip bu 'sadece seks' işini kabul eder (kendisi için bunun sadece seks olmayacağının da farkındadır ve ondan alabileceği kadarını almak istiyor.) Yalnız Miles'ın bu iş için koyduğu iki kural vardır.
"Asla geçmişim hakkında soru sorma. Ve hiçbir zaman bir gelecek bekleme."
En son altı yıl önce seks yapmış ve sadece altı yıl önce öpüşmüş bir adam düşünün. 'Hadi canım ordan' dediniz mi siz de benim gibi :) Ama gerçek böyle ve altı yıl boyunca onun böylesine yaşamasına sebep olan şeyi merak ediyorsunuz. Bir yandan bunu merak ederken diğer yandan da bu orucu bozmasının sebebi Tate'e aşık olması mı diye düşünüyorsunuz. Emin olamıyorsunuz çünkü adam oldukça ketum. Gözlerinden bile hiçbir şey okunmuyor ki adam sevişirken asla göz teması kurmuyor. Miles'a göre bunun bir açıklaması var tabi ki.
"İnsanlar seks sırasında korunmasızlardır. Duyguları ve arzuları gerçekte olmayan şeylerle karıştırmak kolaydır, özellikle de işin içinde göz teması olursa."
Bir taraftan Miles ve Rachel cephesinde işler hiç de iyiye gitmiyor. Her ne kadar neler olduğunu söylemek istesem de kitabın gizemini bozmak istemiyorum. O yüzden o cephede neler döndüğünü anlatmayacağım :)
Miles'ın bazı sözlerinden ve hareketlerinden 'heh sen de aşıksın işte' diyorsunuz. Sonra...
"...Bir daha kimseyi sevmeyeceğim. Benim için değmez. Ama sana haksızlık ediyorum. Aklını karıştırdığımı ve seni üzdüğümü biliyorum ve bu yüzden üzgünüm. Ben sadece seninle birlikte olmaktan keyif alıyorum, ama her seninle olduğumda, bunu olduğundan daha fazla bir şey gibi görmenden korkuyorum."
Yahu sen ne yaşadın da sevemiyorsun diye kızıyorsunuz sonra bi laf ediyor kızamıyorsunuz :)
"İstemediğim şey genel anlamda aşk, Tate. Asla. Ama özellikle istediğim kişi...sensin."
Tate fazlasıyla fedakar bir kadın. Aşkı için gururundan, kendinden, her şeyinden ödün veriyor. Tek derdi Miles'ın kendisine aşık olmasını sağlamak. Ama her seferinde daha fazla kırılıyor, daha fazla üzülüyor ve sonunda paramparça oluyor. Çünkü o kızın, Miles'ın geçmişine sahip olduğunu ve geleceğini Tate'e vermeyeceğini en acı şekilde öğreniyor. Bir kadının asla kaldıramayacağı bir şekilde öğreniyor. Ve bundan sonraki sayfalarda durmadan içimi çeke çeke ağladım. Amam Allah'ım öyle böyle ağlamadım :) Eminim siz de ağlayacaksınız. Çünkü kitap boyunca Miles'a haksızlık ettiğinizi anlıyorsunuz. Yaşadıkları hiç de kolay şeyler değil. Tate'i sevmeyi delicesine istiyor ama yapamıyor. Birini sevmekten ve bu sevginin ona zarar vermesinden korkuyor. Bunun için geçmişiyle yüzleşip bütün hesaplarını kapatması gerekiyor. Ama buna bir türlü cesaret edemiyor. Tate'i kaybetmek istemiyor ve gidip Rachel'la yüzleşiyor. Eh çok uzatmayayım ben :) Tabi ki mutlu son :)
"Sana aşık olmadım, Tate. Sana uçtum."


Bir pilotun aşkını itiraf edişi de böyle olurdu :)
Unutmadan kitapta tatlı bir karakter vardı. Kap. Kap, apartmanda görevli seksen yaşlarında biri. Tate ile konuşmaları kitapta en çok hoşuma giden şeydi.
-"Sence bir erkeğin aşkı tekrar tatmayı istememesine ne sebep olabilir?"
-"Sanırım bir erkek aşkın çirkin yüzünü gördüyse, onu bir daha tatmak istemeyebilir."
Ünlü sözleri kendine özgü ifade edişi de oldukça hoştu :)
"Hayat sana limon veriyorsa, onu kimin gözlerine sıkacağını bildiğinden emin ol."
Ben kitaba büyük bir beklentiyle başladım ve kesinlikle beklentim boşa çıkmadı. O kadar beğendim ki yazarın diğer kitaplarını da alacağım. Bence filmi çıkmadan bu kitabı okumalısınız ;)


31 Ağustos 2015 Pazartesi

Kitap Gurmeleri ile Blog Tur 15 || Lauren Blakely-Gecenin Sonu | Yorum


Merhabalar :) Yine Kitap Gurmeleri Blog Turları'nın konuk yorumcusu olarak karşınızdayım :) Bu seferki tur kitabımız Agapi Yayınları'ndan "Gecenin Sonu". Kapağını gördüyseniz ki mutlaka görmüşsünüzdür kitabımız erotik bir kitap. Yazarımız Lauren Blakely New York Times ve USA Today'in en çok okunan yazarlarından olduğu için büyük bir beklentiyle başladım kitaba.

Kitabımızın kahramanları Julia Bell ve Clay Nicholas. Julia ortağı olduğu barda barmen olarak çalışan çekici ve güzel bir kız. Barmen olmanın getirilerinden biri olan yılışık erkeklerden bıkmış usanmış ve kendi ayakları üzerinde durabilen, zeki, yakışıklı bir adamın (evet evet Clay'den bahsediyor :) ) hayatına girmesinin hayalini kurmakta olan ve eski erkek arkadaşının başına açtığı belalarla uğraşmak zorunda kalan karanlık sırlara sahip bir kadın. Clay Nichols ise tahmin edebileceğiniz gibi feci derecede yakışıklı, seksi ve eski kız arkadaşı tarafından kalbi kırılmış bir avukat. Kahramanımızın hayalini kurduğu ise yatakta acı çekmeyi ve çektirmeyi seven ateşli bir kadın (eh bu da Julia oluyor :) ). Gelelim karakterlerimizin tanışma hikayesine. Clay, Julia'nın kız kardeşinin müstakbel görümcesinin oynadığı tiyatro oyununun yönetmeni olan Davis Milo'nun arkadaşı. Ah evet biraz karışık :) Julia'nın kızkardeşi McKenna çöpçatanlık işine soyunup Clay'i, Julia'nın çalıştığı bara gitmeye ikna ediyor. Ve çiftimiz birbirlerini gördükleri an o
elektrik oluşuyor aralarında.

Julia kendini, ağzı iyi laf yapan bir erkekle - tam da istediği gibi- fazlasıyla keyifli bir sohbetin içinde buluyor.

"Eğer o bir içkiyse hayır teşekkürler, ben almayayım. Ama eğer 'Mor Kar Küresi' edepsiz bir şeyler için kullanılan gizli bir sözcükse, o zaman hayır demem."

Bu keyifli sohbetin sonunda ikisinin de istediği bağlılık olmadan geçirilecek tek bir gece ve bu gecenin sonunda istediklerini elde ediyorlar. Aslında çiftimiz tam da birbirleri için yaratılmış. Şöyle ki, Clay yanına kelepçe almadığına pişman olurken kendini Julia'nın kelepçeleri tarafından bağlanmış olarak buluyor. Sanırım ne demek istediğimi anladınız :)

Tutku dolu geçen bir gecenin sabahı Clay, Julia ile daha fazla vakit geçirebilmek için uçuşunu erteliyor ve yatak dışında da birbirleriyle olmaktan keyif aldıklarını farkediyorlar. Tabi her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu yaşananlara veda etmenin de vakti gelmişti. 

"Julia, inanılmaz güzel vakit geçirdim seninle. Kıyının iki ayrı ucunda yaşıyor olduğumuzdan bu kulağa delice gelecek biliyorum, ama seni tekrar görmek istiyorum. Seni arayacağım."

Clay daha fazla dayanamayıp Julia'yı arıyor ve onu üç günlüğüne New York'a davet
ediyor. Aslında Clay bu üç günü Julia ile aralarında olan şeyin sadece fiziksel çekimden ibaret olup olmadığını anlamak için istiyor. Julia ise bu ziyareti oldukça hafife alıyordu.

"Bu bir bağlılık ya da ilişki değildi. Julia o üç günde Clay'e aşık olacak değildi ya?"

Büyük lokma ye büyük söz söyleme demişler :) Julia, Clay'i daha havaalanında gördüğü an bir şeylerin değişeceğini hissediyor. Kelebekler çoktan devreye giriyor
:)

Tam havaalanında buluştukları anın devamını okuyacağız derken hop iki üç gün öncesine gidip Clay'in Julia'ya telefon etmesinden önce olanları okumaya başlıyoruz. Keşke bölümün başında bu belirtilseydi, bir an afalladım çünkü. (neyse ki bu durumla kitap boyunca sadece bir kez karşılaşıyoruz)

Kitapta sevdiğim olay bu sefer erkeğin değil de kadının sırları olması. Clay'in eski kız arkadaşı
Sabrina yüzünden sırlardan nefret ettiğini okuyoruz ve bu yüzden Julia hiç beklenmedik bir tepkiyle karşılaşınca sakladığı sırdan korkuyor.

"Yalan benim için bir ilişkiyi bitirme sebebi. Yalana gerek yok bence, sence de öyle değil mi?"

Bir diğer sevdiğim ayrıntı ise Clay'in ailesiyle bir sorunu olmaması. Hani klasiktir ya erkek karakterin genelde ailesiyle bir problemi olur veya çocukluğunda mutlaka bir travma yaşamıştır.
İşte bu klişeyi kullanmamış yazarımız.

Bu üç günlük ziyaret ikisi için de rüya gibi geçiyor fakat Julia'nın bulaştığı işlerden dolayı San Francisco'ya dönüşü beklenmedik şekilde erken oluyor. Julia'nın bu panik halleri Clay'i kuşkulandırıyor ve kısa sürede Julia'nın kendisine yalan söylediğini anlıyor. Aslında Julia'nın tek yaptığı, sevdiği insanları bu işe bulaştırmamaya çalışarak korumak. Çünkü her defasında sevdikleri kullanılarak
tehdit ediliyor. Bu beladan tek başına kurtulmak için çabalıyor, kız kardeşine bile anlatmıyor.

Çiftimiz birbirlerini aramamak için adeta kıvranıyorlar ve tabi dayanamayan taraf Clay oluyor. Clay'in içinden bir Türk erkeği hortluyor ve sarhoşken Julia'ya mesaj atıyor :)

"Seni düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum."

Keşke mesajla devam etseydi bu olay. Ama mesaj yerine mail atmayı tercih ediyorlar ve mailde o müstehcen konuşmaları aklıma Grinin Elli Tonu'nu getirdi. Biraz taklit olmuş gibi geldi.

Clay, Julia'nın yalanı karşısında ondan vazgeçer daha doğrusu aylar süren bir ayrılık süreci olur diye düşünmüştüm ama kendini Julia'ya öylesine kaptırmış ki vakit kaybetmeden yanına gidiyor ve tabi Julia'nın sakladığı sırrı öğrenmek istiyor. Julia ise oldukça ketum bu konuda.

"Daha fazlasını söylemek istemiyorum. Hayatımdaki önem verdiğim insanları bunun dışında tutmalıyım ve seni önemsiyorum. Hem de çok. Kendimden beklemediğim kadar çok."

Julia istediği kadar geçiştirsin Clay bu sırla baş edemiyor, yalana katlanamıyor. Eski kız arkadaşıyla yaşadığı şeyleri Julia ile yeniden yaşamaktan korkuyor ve onunla olamayacağına karar verip Julia'yı terkediyor. Kitap böyle son buluyor. Gel de ikinci kitabı bekle şimdi :)
Benim kitap hakkındaki görüşlerime gelirsek çok bayıldığım bir kitap olmadı açıkçası yani mutlaka okuyun bayılacaksınız diyemeyeceğim. Belki de başlarken beklentimi yüksek tuttuğum için böyle oldu bilemiyorum ama okunabilir bir kitaptı en azından sıkmadı beni. 'Ay okumadığım erotik kitap kalmadı bir tane olsa da okusam' diyen kitle için öneriyorum bu kitabı alın okuyun efendim dursun kütüphanenizde :)



21 Ağustos 2015 Cuma

Kitap Gurmeleri İle Blog Tur 14 || Merve Deniz-Yalnızlık Cesaret İster | Yorum



          Merhaba arkadaşlar :) Konuk yorumcusu olduğum sıradaki kitap Merve Deniz'den Yalnızlık Cesaret İster. Bilenleriniz mutlaka vardır ki kitap öncelikle wattpadde yayınlanmaya başladı ve ben de ilk olarak orada görüp okumaya başlamıştım. Konuyu bilmeden okumaya başlamıştım ve yine bir şirket aşkı demiştim. Kesinlikle ıssız bir adaya düşmelerini beklemiyordum ve yazarın bu denli değişik düşünmesi beni çekmişti. Tabi kitaplardaki çoğu erkek karaktere

aşık olmak gibi bi huyum olduğu için Arel Bozan da çekmişti beni :) (bir de bu karakter sorunlu bir geçmişe sahip yaralı bir adamsa bayılıyorum :) biraz sadistçe bi düşünce sanki :) ) Ah Arel Bozan kim mi? Önce kızımızı tanıyalım :) Rüya başarılı ve güzel bir iş kadını. Çalıştığı plazada yönetici olan, "Otoriter Despot" olarak anılan Arel Bozan'a aşık. Arel Bozan sert yapılı bir adam. Fakat bu sert ifadesinin altında başka bir adam, incinmiş bir çocuk var (en sevdiğimden :) ). Okumaya başladığınız andan itibaren Arel'in

içinde yaralı bir çocuk olduğunu hissediyorsunuz. Ama gelin görün ki oğlumuz tam bir kör. Rüya'yı, Rüya'nın ona olan aşkını görmüyor.


"Makyaj yapsam mı diye düşündü. Ne fark edecek ki diye geçirdi içinden. Öyle de, böyle de görmeyecekti Arel onu. Ne zekasını ne güzelliğini ne de başka bir şeyini... Sevmek bir tarafa, Rüya'nın farkında bile değildi."


Bir gün Arel ve Rüya iş seyahatine

çıkmak zorunda kalırlar. Rüya bu seyahatin hayatında her şeyi değiştireceğini, Arel'in artık kendisini görmezden gelemeyeceğini düşünür. Çünkü Rüya aşkını ilan etmeye karar verir. Bizim otoriter despotumuz sizce böyle bir ilanı nasıl karşılar?


"Ben bunun bir şaka olduğunu düşünmek istiyorum. Özellikle de böyle bir şey söylediğinizi duymamış olmayı istiyorum."


İşte size öküz :) (eh biz de öküz seviyoruz :) )

Bu şartlar altında artık çalışamayacaklarına karar verirler ve Arel Rüya'dan yarınki sunumu yaptıktan sonra otelden ayrılmasını ister. Rüya artık Arel'in hayatından tamamen çıkacağını düşünür ta ki korkunç bir planla ıssız bir adaya düşene kadar.



Adada açlık bir taraftan susuzluk bir taraftan geriyordu Arel ve Rüya'yı. Rüya her fırsatta Arel'i suçluyor. Tabi Arel'in canına tak ediyor.


"Neden susuyorsun Rüya?
Burada öleceğiz, hepsi senin yüzünden, sen dünyanın en aşağılık herifisin desene. Neden susuyorsun?"


Arel, çocukluğundan kalma korkuları, yalnızlıkları olan bir adam. Rüya öylesine iyi tanıyor ki Arel'i, onun içindeki incinmiş, yalnız adamı görüyor.


-"Onların göremeyip senin gördüğün neydi?"
-"Gözlerinin ardına gizlediğin kırgın adam."


Her ne kadar Arel o adamı iyi sakladığını düşünse de Rüya'dan saklayamamıştı. Adam o ıssız adada ölüp gidecek hala hep bi inkar hep bi gizlenme :)


"Bence sen benim kişiliğime kendince şiirsellik katmak istemişsin Rüya. Umarsız ve rahat olduğum doğru, ama kendimi sakladığım bir duvar yok hayatımda. Neysem oyum, hepsi yalın ve göz önünde."


Arel ve Rüya adada yaşam mücadelesi verirken, Arel

Bozan'ın böyle bir anda sevdiğini iddia ettiği bir kızla tatile çıkmayacağını düşünen gazeteci İnci bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünür ve Arel Bozan'ı bulmaya karar verir. Tabi bu o kadar da kolay olmayacaktır. Öncelikle bu korkunç planı düzenleyen sinsi, kötü kızımız Natali ile baş etmek zorundadır.


"Tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. Sizin yerinizde olsam, bu kapıdan çıkar ve bir daha arkama bakmazdım."


Sizce İnci bu yılan Natali'ye pabuç bırakır mı? :) Tabi ki hayır ve İnci, Arel Bozan'ı bulmaya kararlıdır. Üstelik çiftimizin tek yardımcıları İnci de değildir.



Arel kendi iç dünyasıyla adeta bir savaş içerisindedir. Duyguları ve mantığı arasında gelgitler yaşamaktadır ve elinde olmadan Rüya'ya kapılmaya başlamıştır. Dolayısıyla aralarında ufak çaplı yakınlaşmalar da kaçınılmaz oluyor :) Ama bu öpüşmelerden sonra Arel hiç bir şey olmamış gibi davranır. Ve insan ister

istemez bu yakınlaşmaların Arel'in Rüya'ya acımasından dolayı gerçekleştiğini düşünüyor. Ama gelin görün ki otoriter despotumuz fazlasıyla düşünceli bir adam :)


"Allah aşkına seni istemiyorum demedim... Issız bir adada durumdan faydalanıyormuş gibi görünmek istemiyorum."


İsimsiz birinin onlara bıraktığı bir çanta sayesinde artık oltaları, terlikleri, bir süre yetecek konserveleri ve çikolataları vardır.

Normalde çok yemek yiyen Arel;


"Genç kız haklıydı, çok yemek yerdi. Ama bunun nedeninin çocukluğu boyunca aç kalması olduğunu ona söyleyemezdi."


Rüya'yı düşünüp fazla da yiyemez.   Böyle ara ara Arel'in çocukluğundan kesitler de okuyabiliyoruz. Şimşekten korkan ve babasının aç bırakarak hapsettiği bir çocuk düşünün. Böyle söyleyince bile içi cız ediyor insanın ki o satırları okurken ister istemez gözleriniz dolacak. Issız

bir adada bir insan duvarlar arkasına sakladığı korkularını ne zamana kadar oraya hapsedebilir? İşte Arel de sonunda o duvarlarını yıkıp Rüya'ya bütün çıplaklığıyla teslim oluyor.


"Sabırla babamın gitmesini beklerdim. Çünkü bilirdim, eğer beni görürse sabah sevgisini göstermeden gitmezdi. Onun sevgisi canımı çok acıtırdı Rüya. Bir gün saklandığım yeri keşfetti. Beni öyle çok severdi ki bazen başım dönerdi Rüya. Annemi daha çok arardım o zamanlarda.

Ama o hiç yoktu. Ne kolum kırıldığında, ne de kaburgalarım zedelendiğinde gelmedi yanıma. Ama ben hiç vazgeçmedim ondan. Her gün ona yazdım. Ama babamın bana olan sevgisini ona anlatamadım Rüya. Söyleyemedim."


Böylesine acı çeken bir çocuğun sevgiyi ifade edişi, anlayışı bu satırlar. Bu itiraf Arel için büyük bir adım Rüya için gerçek Arel'i tanımanın coşkusu.


"Seni seviyorum Arel.

Düşünemeyeceğin kadar. Canını acıtan her şeyi yakıp küle çevirecek kadar, evrenin bütün öfkesini üzerlerine yağdıracak kadar. Ve seni öyle çok seveceğim ki bir daha hiç kimse, hiçbir şey üzemeyecek seni. Sana dokunmalarına asla izin vermeyeceğim. Ve ne yaparsan yap, beni ne kadar itersen it, gitmeyeceğim, anlıyor musun? Sana sevginin aslında ne olduğunu öğretene kadar gitmeyeceğim."


Rüya kadar güzel seven bir kadın

görmedim daha. Arel ona kendini açmasa da, sevgisini dile getiremese de Rüya inatla vazgeçmedi adamdan. Çünkü bir gün Arel'in bütün duvarlarını yıkacağını ve tamamen Rüya'ya açılacağını biliyordu.


"Zor bir insanım, kabul ediyorum. Ve kolaylaşacağını da söylemiyorum. Bundan emin değilim Rüya. O sınırı aşan sen olmasaydın, kapalı tuttuğum kapıları ben açacaktım sana... Sanrılarımla savaştım ki hala da savaşıyorum. Seni tüm kalbimle

sevmek istiyorum. Ve eğer izin verirsen, bunu tüm hayatım boyunca sürdürmek istiyorum."


Arel, Rüya'ya dair bu zamana kadar hissetmediği her şeyi hissediyordu. Onsuz yaşayamayacağını, o olmadan hiçbir şeyin tadı olmayacağını düşünüyor. Rüya hastalandığında bile darmadağın oluyor.


-"Neden ağlıyorsun?"

-"Ateşini düşüremiyorum. Bütün gece o ilaç şişelerine bakıp durdum ama cesaret edemedim.

Seni kaybetmekten çok korkuyorum Rüya."


Ama bir türlü onu sevdiğini dile getiremiyor. Çünkü sevgi nedir bilmeyen bu yaralı adam bu zamana kadar kimseye o iki kelimeyi söyleyememiş.



Tam bütün umutları tükenmişken bir mucizeyle o ıssız adadan kurtuluyorlar ve zor da olsa bütün engelleri aşıp kaldıkları yerden devam etmeyi başarıyorlar. Aslında bu ada sayesinde Arel tüm zincirlerini kırıp, herkese karşı

takındığı o maskeden kurtuluyor. 


"Kahramanın beceremediği tek şey de buymuş. Asıl maskeyi altında kendine karşı takmış. Kendini ne kadar kötülese de prenses onun içindeki güzelliği görebiliyormuş."


Rüya Arel'in prensesi, Arel Rüya'nın kahramanı olup güzel bir masal yazıyorlar ve Arel aslında yalnızlığın değil de kendini sevgiye adamanın cesaret istediğini öğreniyor.

Size sevginin ne demek olduğunu öğretecek olan bu kitabı mutlaka okumalısınız. Kesinlikle Merve Deniz'in kalemine hayran olacaksınız.